Pazartesi, Şubat 13, 2006

dostluğun biz sevgisiyle...

adına ne demeli, ister arkadaşlık olsun ister dostluk olsun... dostluk olsun. epeyce ilerlemiş bir yüce arkadaşlıktan bahsediyorum. dostluk olmalı evet. artık inkar etmenin manası yok. dostluk da bir ton fani şey arasında yerini almış bulunuyor bir süredir. hem de öyle bir kazık atma, bir sırttan vurma ya da herhangi başka bir sebep olmadan, yavaş yavaş ölüyor ve bitiyor. yaşlanırken aynı zamanda çürüyor. ve insanların doğar doğmaz çürümeye ve yaşlanmaya başlamaları gibi o da başlar başlamaz eskimeye başlıyor. insan nasıl bir yandan gelişip bir yandan ölüyorsa dostluk da, hatta geliştiği hızda ölüme yaklaşıyor.

bunu insanlara benzetmek tuhaf oldu biraz... aslında ben bir tabak çerez, bir paket çikolata ya da bir fincan kahveye benzetmek isterim. bunları tüketir ve nihayet bitiririz. yenilenmek, dibinden kaynamak tarzı özellikleri olmadığı için, mesela bir fincan kahve biter. bir dostluğa yeni şeyler eklemiyorsanız o da biter. paylaşılanlar, konuşulanlar biter. bazen birinin yerinde kalması diğerinin ilerlemesi sebebiyle o kaynağa yeni bir şeyler eklenmemiştir, bu yüzden biter. bazen de baştan belirlediğiniz ortak alanlarla alakalı her şey tükenir.

dostluğun, bir kazık, bir ibnelik efendime söyleyeyim bir başka şey yüzünden bitmeyip kendi kendine ölmesi durumu başta getirdiği sevgiyi tüketmemesine sebep olur. bu sevgi yüzünden dostluğun bittiği kabullenilmez. bitmeyen sevgidir, dostluk değildir. evet.

peki ölmeyen dostluk ne o zaman? herhalde dondurulmuş bir çeşit dostluk olmalı. nasıl? dostunuz ölürse ya da uzaklaşırsa o dostluk kesilmiş ve orada donmuştur. yani, yaşamı daha yavaştır artık. dolayısıyla ölümü de geç olacaktır.

kalbi kırık bir zavallı olarak değil soğukkanlı bir tespit neticesi yazıyorum; kayıtlara geçsin lütfen. hah, isterse soğukkanlı olmasın zaten. soğuyalı çok oldu.

Salı, Şubat 07, 2006

paranın icadından ve getirdiği devrimden sonraki en büyük devrim herhalde bilginin bytelara çevrilmesidir. paranın icadından önce buğdayın, odunun, post ve benzeri malzemenin değeri hep bir şeylere çevrilerek takas edilirdi (zannediyoruz) ve bu da bir çeşit belirsizliğe ve zorluğa sebep oluyordu. para sayesinde her türlü malın kıymeti tek bir parametreye bağlandı. üç boyutlu uzayda duran nesnelerin konum ve yönlerini iki boyutta belirtmenin zorluğu, bir düzlemi o uzayda herhangi bir yere kondurarak bu nesnelerin o düzlem üzerindeki izdüşümlerinin belirlenmesiyle iyi kötü aşılmış oldu (burada her şeyin paraya tam kıymetiyle çevrilemediğini ve insan olarak bizim için daha kıymetli olan şeylerin para karşılığının ufak olmasına isyanımızı betimledim. nasıl?).

başlarda sadece temel ihtiyaç maddeleri, ya da alınıp satılan , alışverişi yapılan şeylerin parasal karşılığı bulundu herhalde. para denen şey, hayatı kolaylaştıran bir araç olmuştu. fakat paranın amacını aşması ile kendisi alınan satılan bir şey oldu ve başlı başına bir ihtisas konusu, bir insanlık problemi haline geldi. bugün ucundan kıyısından para ile ilgili olmayan bir bilim dalı herhalde kalmadı. hayatı kolaylaştıran bir araç olan para, bazen hayatın amacı oldu. alışverişi yapılmayan şeylerin bile parasal karşılığı bulundu sonra.

bilgisayar, başlarda karmaşık hesapları yapan bir makineydi. bu hesaplarda kullanılan sayıların ve bu sayıları işlemek üzere oluşturulan kodların kendi diline çevrilmesi ve ifade edilmesi gerekiyordu. sayıları bytelarla kodlayıp enini boyunu belirtmek işlemleri yapılabilir hale getiriyordu. ne zaman bilgisayar hesap yapma amacını aştı, o zaman bilgisayar düzlemine, byte a çevrilerek işlenmesi gereken bilgiler değişti. sadece film seyretmek, müzik dinlemek, internete girmek için bilgisayar kullanma devri geldiğinde bilgisayarla yapabildiğimiz her şeyin, fotoğraflarımızın, filmlerin, müziklerin artık belli bir boyutu olduğunu da görmüş olduk. her şeyi transfer edebilir, paylaşabilir, kopyalayabilirdik. yeter ki boyutu müsait olsun.

şimdi boyut moyut diyerek söylemem gereken şeyi yeterli kuvvette ifade edemedim ama "bilgi"nin kodlanması ve o bilginin bir zamanlar kağıda basılı olan ve eskiyen fotoğraflar, kasetlerde taşınan ve bozulabilen filmler, nebleyim müzik falan olması garip. yani bunları birilerine verirken iade edilmesini beklemenize lüzum yok, saklamak için yer bulmanıza gerek yok, transfer etmek için yol bulmanıza gerek yok, hepsini çevirdik byte, byteları yükledik paketlere... yüklemediysek oyduk manyetik disklere, kutu kadar harddiskin içinde raflar dolusu ıvır zıvır saklıyoruz. ayakkabı kutusunda fotoğraf saklama devri bitti. hayır eski adam mıyım ki bilmiyorum, yok insanlığımızı hatıralarımızı kaybettik eskiden elektrik yoktu da demeyecem ama... paranın icadı diyorum byte diyorum işte. aha buraya bi daş koydum kilometre daşı. daş yok mu la?