Pazar, Ekim 29, 2006

sessizlik, ömür boyu

"doğu insanı" dersem buna, fazlasıyla yüzeysel kalacak ama...

"sessizlik"in tuhaf bir isyanı var.
"boyun eğme" de sessizce, sessizlik içinde icra edilirken, "sessizlik" isyanı ne menem bir şey ola ki? dahası, "sessiz"in isyanını kim bile ki?

isyan etmeye sevdalı "birey", bağımsız şahıs, özgür ruhlar olduk.
"ifade" kabiliyetine ve hürriyetine kavuştuk.
her "bir"imiz bir "birey"iz.
"ifade" eder, sesimizi duyururuz. haksızlığa uğrarsak "isyan" ederiz. "ses"imizi duyururuz?
"isyan", "ses"le, "ses"li olur.

haklarımız gözetilmiyorsa isyan ederiz, hatta oradan çeker gideriz. orayı yakar yıkarız.
"boyun eğme"yiz.
birey, "boyun eğmez".
sessiz kalmaz.
"sessiz"lik, "boyun eğme"dir.

"boyun eğen", mutlu olamaz.
"sessiz"ler boyun eğmiştir.
sessiz isyan bile, "kalma"yı gerektirir. "sessiz"lik, çekip gitmez.
sessiz kalan, "mutsuz"dur, boyun eğen de olsa, isyan eden de olsa.
peki çekip giden sesini duyurmuş mudur?
duyurduysa mutlu olmuş mudur?
its hard to tell that the world we live in is either a reality or a dream...

[demiş, ne de güzel demiş.]

[yine de, bu söz bir yere dokunuyor ama film daha başka bir yere dokunuyor.]

[neresi olduğunu henüz bilmiyorum, sormayın sevgili milyonlarım]

[anlayabilirsem neresi olduğunu, belki bir bağlantı kuracağım. işte biz o gün başım göğe erecek.]

[...dediğinizi duyar gibiyim sevgili milyonlarım, az daha beklemeniz gerekecek. bir gün mr. hyde, gerçekten dr. jeykll'ı öldürecek.]
bazıları "sert" ve "saldırgan" ve bazen "alaycı"dırlar.
bazıları "mülayim"dir, "şefkat"inizi uyandırır, "yakın"dırlar.
onlardan eminsiniz, neleri "taşıdıklarını" bilirsiniz. yüzlerinde, harketlerinde, apaçık bellidir. onlardan korkmaz, onları seversiniz.
dost lar böyledir. böyle olur.
böyle insanlar "sevilen"dir, "sevgili"dir.
dahası "derin"dirler.her seferinde, her ihtiyacınız olduğunda içinde kaybolabileceğiniz bir "derin"lik sunarlar size. güven verirler. sarıp sarmalarlar.

"sert" olanlar bazen "kötü"dürler de.
birisi niçin "kötü"dür, buna kafa yormazsınız.
"kötü" olan nedir, bunu bilmezsiniz.

bazılarının kabukları serttir, dikenleri de batar. onlara yaklaşamazsınız.yaklaşmak da istemezsiniz zaten.
"ne" için bedel ödemekte olduğunuzu bilmezsiniz çünkü. merak da etmezsiniz. "risk"tir bu.
kabuğun içindeki "ne"dir.(?)
kabuğun içinde saklanmış her şey kıymetli midir?
kıymetli olan her şey saklanmalı mıdır?

"saklanan"a talip olduğunuzu sanıyor musunuz?
"ne"yi biliyor(mu)sunuz(?)
o kabukla şimdi ne yapacaksınız?
"ne"den açılmasını (mı) isteyeceksiniz(?).
onu bu şekilde hak ettiğinizi düşünüyor musunuz?
"ne", neden orada sanıyorsunuz?
soruları kime soruyorsunuz?
cevaplar aslında orada.

[lunapark kapandı'yı okudum ben. evet. "adımlar" attım, "uzak"ta kaldım, okudum, bildim, yardım aldım. inkar etmiyorum.]

Çarşamba, Ekim 18, 2006

doğumgünümde alınacaklar listesi

Doğumgünü dedim de, aklıma geldi. Hediye almak zor şey, yakın tanıdıklara almak ayrı zor, az tanınanlara almak ayrı zor. Galiba, "üç kelime ile" anlatabileceğimiz insanlara hediye almak daha kolay. Mesela ben olsam kendime ne hediye alırdım, bunu bile bilmiyorum. Bir liste yapıyorum şimdi, belki hem bana, hem de doğumgünümü heyecanla bekleyen sevgili milyonlarıma fikir verir.

(önem sırası yoktur.)

1. F1 sezon dvdsi (99 veya 2000 sezonu, bir de 2005 olabilir.)
2. Defter, defter, defter...
3. Kitap, kitap, kitap
4. ayıp sana, kitap denip geçilir mi, Wittgenstein okuyan birisi bana yardımcı olsun mesela..
5. About A Boy dvdsi
6. Fight Club afişi, Scarface afişi (tamam tamam biraz daha değişik şeyler olabilir bu kadar kadıköy olmayalım. bir de kill bill koy tam olsun [sakın ha nefret ederim] )
7. Jordi Labanda kalem defter kalemlik incik boncuk
8. Bir defter severden az kullanılmış defter
9. Az kullanılmış fotoğraf albümü
10. Az kullanılmış diş fırçası (dalga geçiyorum)
11. Cihangirde bi Ev albümü

pek bir kuru buldum bugün kendimi, bir ara devam ederim artık...

Devam!

12. Nip/Tuck ikinci sezon dvdsi. (en sevdiğim sezondur)
13. House MD sezon dvdsi, üç. (tercih ettiğimdir, hepsi ayrı ayrı candır, o ayrı)

F1 için, 2006 da kabulümüzdür, sonuna doğru heyecanlı olması ve şumaher'in son sezonu olması açısından. 2007 de güzel sezon oldu diyorlar, tek bir yarış seyretmedim ama merak ediyorum. Bir de tabii bunları manyak gibi tek başıma seyretmek olmaz, insan arkadaş istiyor yanında. Hediye neyse de, o kadar uzun boylu değil, değil mi?
yağmurda yürümeyeli epey olmuş. en azından biraz kış, bir bahar, bir yaz geçmiştir. "yağmurda yürümek" deyince aklımıza ne geliyor? arkadaki gözlüklü, sen söyle evladım... hmm yalnız olmamamız gerekiyor değil mi çoğu zaman. çok doğru. sen? üzgünüzdür değil mi bazen. evet. sevgili kişisiylen bir adet yağmurda yürüme anısı bulunması farzdır misal. o yağmurda öpüşülür hatta. nevzuhur community sitelerinden birinde "dudakları ıslatmak gerekmiyor" gerekçesiyle favori olarak gösterilmiş bu eylem, diğer tüm öpüşme anıları arasında (gençler çok tembel azizim, neslimiz tehlikede). öte yandan yağmur fonu olaya hüzünlü, ibne bir romantizm kattığı için de tercih edilebilir. yağmur böyle bir şeydir, hep sevgililerin ve sevgili olacakların üzerine yağar. diğerlerine ne yaptığının pek önemi yoktur. hazır çok ibneyim bu aralar, niçin yürümüyorum yağmurda dedim. bir yandan bunları düşünüp anlamsızca sırıtıyordum tabii.

misal bir tarihte "yağmur çok güzel, ben biraz ıslanmaya gidiyorum" şeklinde bir erkek düşürme repliğiyle karşılaştım ben. o dakika tiksindim yağmurdan da, ıslanmaktan da. bu travma beni vahşi bir insan yaptı. ıslak kedi yavrularını tekmeledim bir süre. son "yağmurda yürüme" anımda yağmur yağmış mıydı onu bile hatırlamıyorum. krismıs zamanlarında uzakta bıraktığı çocuklarına sevgilisine ne bileyim yaşlı anasına özlem duyan bir film karakteri gibiydim, caddeyi boydan boya turlarken. amaçsızca alışveriş yapıyordum bir yandan, loop halinde i know dinliyordum. gizem'in sürekli ihmal ettiğim doğumgünü hediyesini de almıştım o gün. çok sevinmişti tabii (ahah, haliyle) "senin doğumgünün ne zamandı?" demişti, biraz düşünmüştüm, çünkü "bugün"dü. o gün benim doğumgünümmüş iyi mi?

Pazartesi, Ekim 09, 2006

Kelimeler yetmez.
Anlamak ayrı bir şey, kelimeler anlatmaz, kelimeyle anlatılmaz. Yardımcı olunur mu, belki.
İnsanlar "konuşa konuşa" anlaşamazlar. Anlaşmalılar mı, belki.
Zemin diyorum, zaman diyorum.
Söz, bir zeminde olmalı, zemin bir zamanda olmalı.
Söz, bir zemine alınmalı.
Zemin de bir algı. Zaman da.
"Zaman"dan, "zemin"den bağımsız söz, "algı"lanamaz.

Bilmek, böyle bir şey sanırım.

"Bilivermek" ise, zaman ve zeminin kendiliğinden oluşması, kendiliğinden algılanması, algı haline gelmesi. Bir lütuf, ama bir beklenti olmamalı.

Cumartesi, Ekim 07, 2006

Kızmak ile Kırılmak Arasındaki Farklar

  1. kızmak kolaydır ama kırılmak zordur. birini kzıdırmak ya da kırmak da tabi.
    birine kırılmak için gerçekten çok değer vermiş, güvenmiş olmak gerekir. ama herhangi birine kızabilir insan ve hiçbirşey olmamış gibi devam eder, umrunda olmaz
    (liriel baenre, 07.10.2006 14:52)
54. birinin izi kalmaz,digerinin izi sonsuza kadar kalir..
(dvck, 07.10.2006 14:54 ~ 14:55)

Cuma, Ekim 06, 2006

-çalıştın mı?
-çalıştım da anlamadım. bişey bilmiyorum valla