Çarşamba, Ekim 18, 2006

yağmurda yürümeyeli epey olmuş. en azından biraz kış, bir bahar, bir yaz geçmiştir. "yağmurda yürümek" deyince aklımıza ne geliyor? arkadaki gözlüklü, sen söyle evladım... hmm yalnız olmamamız gerekiyor değil mi çoğu zaman. çok doğru. sen? üzgünüzdür değil mi bazen. evet. sevgili kişisiylen bir adet yağmurda yürüme anısı bulunması farzdır misal. o yağmurda öpüşülür hatta. nevzuhur community sitelerinden birinde "dudakları ıslatmak gerekmiyor" gerekçesiyle favori olarak gösterilmiş bu eylem, diğer tüm öpüşme anıları arasında (gençler çok tembel azizim, neslimiz tehlikede). öte yandan yağmur fonu olaya hüzünlü, ibne bir romantizm kattığı için de tercih edilebilir. yağmur böyle bir şeydir, hep sevgililerin ve sevgili olacakların üzerine yağar. diğerlerine ne yaptığının pek önemi yoktur. hazır çok ibneyim bu aralar, niçin yürümüyorum yağmurda dedim. bir yandan bunları düşünüp anlamsızca sırıtıyordum tabii.

misal bir tarihte "yağmur çok güzel, ben biraz ıslanmaya gidiyorum" şeklinde bir erkek düşürme repliğiyle karşılaştım ben. o dakika tiksindim yağmurdan da, ıslanmaktan da. bu travma beni vahşi bir insan yaptı. ıslak kedi yavrularını tekmeledim bir süre. son "yağmurda yürüme" anımda yağmur yağmış mıydı onu bile hatırlamıyorum. krismıs zamanlarında uzakta bıraktığı çocuklarına sevgilisine ne bileyim yaşlı anasına özlem duyan bir film karakteri gibiydim, caddeyi boydan boya turlarken. amaçsızca alışveriş yapıyordum bir yandan, loop halinde i know dinliyordum. gizem'in sürekli ihmal ettiğim doğumgünü hediyesini de almıştım o gün. çok sevinmişti tabii (ahah, haliyle) "senin doğumgünün ne zamandı?" demişti, biraz düşünmüştüm, çünkü "bugün"dü. o gün benim doğumgünümmüş iyi mi?

Hiç yorum yok: