Çarşamba, Kasım 21, 2007

hafıza birimi cinsinden hayatın kıymeti

Dünden önceki gün olmalı, çünkü pazartesiydi. Her sabahki gibi, yine üsküdar-beşiktaş motorunda, bu defa dışarda, "boğazın serin suları"na bakıyordum. Ona deniz denmeli mi bilmiyorum, boğazın serin suları işte. Serin ve gri bir sabahta şahane bir yeşil rengi olan, bazen serin, gri ve yalnız bir sabahta dümdüz olan, aydınlık sabahlarda masmavi, her sabah, ıssız, su-lar. Haritada bakıldığında ufacık, ama içinde kaybolunacak kadar büyük ve derin sular. Bir noktasına gözleri dikip o noktada kaybolmayı düşünürken gerçekten kaybolabileceğim sular.

Metaforunu seveyim, öyle değil de gerçekten kaybolsaydım mesela orada, ya da, o sırada birisi motordan düşüverseydi sulara? Suyun görebildiğimiz bir yerinde, bir noktada, kaybolsaydı, ne olurdu? Bir motor dolusu insanın gözünün önünde bir trajedi olurdu. Muhtemelen tanımadığı bir sürü insan, onun kayboluşuna şahit olmuş olurdu. Onun için üzülürlerdi, çünkü tanımasalar da o bir insandı. Onu sevmeseler de onun için üzülürlerdi. Çünkü bir insan hayatının yokoluşu, başka insanlar için üzücü bir şeydir. Tanıdık bir hayatın yokoluşu ise, insanlar için daha üzücü bir şeydir. Yokolan, o hayatın aynı zamanda kendi hayatlarıyla da kesişmiş kısmıdır. Tanıdık bir insanın ölümüyle, insan, kendi hayatından ve tarihinden bir parçayı da kaybetmiş olur.

Şimdi bu adam, bir motor dolusu tanımadığı insanın önünde değil de bir motor dolusu tanıdığı insanın önünde suyun bir noktasında kaybolsaydı, o insanlar hem bir trajediye hem de hayatlarının bir bölümünün yokoluşuna şahit olacaklardı. Bu, sadece haberi almaktan biraz daha kuvvetli bir anı.

İki durumda da insanlar üzülüyor, şahit olanlar, tanıyanlar, tanımayanlar, duyanlar, bilenler, bir hayatın yokoluşuna üzülürler. Yeraldığı bütün hayatlar, bulunduğu hatıralar ve dokunduğu tarihler artık eksiktir. O kişi, bu evrenden ve yer edindiği hafızalardan bir şeyler eksiltmiştir. ve bunun yerine, insanlar üzülür. Ne kadar çok kişi tanıdıysa, o kadar çok kişi üzülür. Ne kadar çok kişi üzüldüyse, adeta o kadar çok değerlidir.

"İnsan kıymeti", ölçülebilir bir şey midir bilmiyorum. Bir hayata değer biçilmeli midir bunu da bilmiyorum. Kimsenin hayatı kimseden kıymetli değildir diye bilinse de, öyle olmadığını, en azından öyle hissetmediğimizi herkes bilir. Birisi öldüğünde de benim aklıma ilk olarak bu gelir.

O sabah, bir motor dolusu insanın önünde, suyun görebildiğim bir noktasında kaybolsaydım insanlar ne hissederdi bunu merak ettim. Gözlerinin önünde bir hayatın bitişi karşısında etkilenir, belki üzülürlerdi, ama hayat yine de onlar için devam ederdi. Pek azı da bunu ertesi günü düşünüyor olurdu. Düşünüp düşünmemeleri ya da üzülüp üzülmemelerinin de bana bir katkısı olmazdı ama, bu "sosyal" ölümlerin bir çeşit dinamiği olmalıydı; ölen tarafta, seyreden tarafta bir karşılığı olmalıydı.

O sabah ben bunları düşünürken, bir gece önce üsküdar-beşiktaş motorundan atlayan birisinin varlığından da haberim yoktu. Akşama doğru öğrendim, buna şahit olan bir motor dolusu insanın da pek azı bundan haberdar olabilmişti. Haberdar olabilenlerin elindense bir şey gelmemişti. Ve tanıyanlar dışında pek azımız bunu ertesi günü hatırlıyordu.

1 yorum:

isfendiyar dark dedi ki...

bu tip sosyal ölümlerin bir dinamiği varsa da, bu dinamiğin ölenle hiç bir alakası olmadığı kesin. ölen öldüğüyle kalır derler ya, öyle birşey işte. herkes kendi hesabını verir, her koyun kendi bacağından asılır gibi veya. (gerçi bir de ateş düştüğü yeri yakar var, ama o ayrı)

herkesin ölümüne üzülebilecek maksimum insan sayısı aynıdır gibi gelir bana. ölen kim olursa olsun değişmez bir sayı, sabit.
(belki bir gün biri çıkar hesaplar hatta) gazetede çıkan haber sayısı, girilen entry sayısı falan değişebilir, dalgalı seyredebilir. ama üzülmek başka şey. 'yazık olmuş' deyip geçmek gibi değil. kaç kişinin hayatında dolmaz boşluklar bırakabilir ki insan. belki ancak bir tabutu taşıyacak kadar, belki daha az.

o yüzden ölümümü çok fazla insanın bilmesini istemezdim. ağızlara sakız, çoluk çocuğa günlük malzeme olmasın. ne gerek var herkesin önünde, herkesin içinde.. amcamların köpeği vardı bir, ölümüne yakın alıp başını gitmişti hayvan köyün dışına. gitmiş yalnız başına orda ölmüş. işte o hayvanı unutamam ben, mesele unutulmamaksa.

ama bu mudur mesele. yaşarken herkesin gözünün önünde, ölürken herkesin gözünün önünde..

halbuki ne diyor şarkı:

"ayrılsak da, ölsek de, bu yolda
...
yalnızlık ömür boyu.."