Perşembe, Temmuz 31, 2008

sebepsiz

Yeri geldiğinde mesele kan davası dahi olsa affetmek, unutmak mümkün. Belki affetmek mümkün ama unutmak değil, meselenin büyüklüğüne göre değişir. Yani husumete bir sebep olsun, yeter.

Sebepler önemlidir, aklımız, kavrayışımız sebepler sayesinde işler. Sebeplerle izah edebildiklerimizi anlar ve önlem alırız; ya da önemsiz olduklarına hükmeder geride bırakırız. İki kişi, iki grup arasına giren şeyin ne olduğunu bilmek/belirlemek bu yüzden önemlidir. Çünkü işleri düzeltmek için anlamaya, anlamak için sebeplere ihtiyaç duyarız. Düzeltesimiz yoksa tavrımızı devam ettirmek, bunu kendimize açıklamak için de bir sebep ararız.

Barışmak isteyen diğerine sebeple gitmeli, sebep olan halledilip barış temin edilebilsin diye. Ama ortada bir sebep yoksa, bilinsin ki o yakınlığı tesis etmenin imkanı da yoktur. Anlaşılır cinsten bir kazık, affedilir cinsten bir suç, açıklanabilir cinsten bir kaza aranmasın; sebep yoksa, barış da yok.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

merhamet yeter. sebep aranıyorsa eğer. yani o zaman mantıklı bir şekilde açıklayamadığımız günahlarımız için allahtan af dileyemeyecek miyiz. hem merhamet etmeyene merhamet edilmez. kazık atılmıştır anlaşılacak bir sebebi yoktur ve haltı yiyen pişmandır. yani?

denemeci paşa dedi ki...

Bahsettiğim daha eşit bir ilişki, Allah ile kul arasındaki gibi bir şey değil. O zaman "merhamet" meselesi de biraz boşta kalıyor; ben kimim ki birine merhamet edeyim? ("ben kimim ki affedeyim" de denebilir tabi arkasından, ama ben farklı olduğunu düşünüyorum.)

Adsız dedi ki...

merhametin boşta kaldığına inanmıyorum. resul öyle demiş, amenna ve saddekna: "merhamet etmeyene merhamet edilmez." buradaki 2. merhametin sahibi anlaşılmıştır sanırım. 1.si de elbette kullar arasındakine -eşitlere yani- işaret ediyor.

denemeci paşa dedi ki...

Merhamet olsun, affetmek olsun, ama ortada bunu gerektirecek bir şey olmalı. Suç yoksa af da yok, savaş sebebi yoksa barış sebebi de yok. Konu bu. Adı konmamış ilişki bir nevi.