Pazartesi, Kasım 13, 2006

kar yağdığında, yağmur yağarken, rüzgar çok kuvvetli estiğinde, hülasa böyle ilginç bir meteorolojik hadise vuku bulduğunda kendini sokağa atan, böyle deneysel ve hayat dolu bir kişilikim ben. küçükken de öyleydim. mesela rüzgar yeteri kadar sert eserse uçabilir miyim merak eder idim.

bu sebepten, ekseriyetle fırtınalı günlerde dışarda olmaktan hoşlanırdım. tabii yaş biraz ilerleyince uçma ümidi kalmadı fekat rüzgarın ağırlığımı taşıyıp taşıyamayacağını merak etmeye devam ettim.

bunun adı "rüzgara sırtını verme oyunu". oyun olup olmadığını bilmiyorum aslında, kimseyle oynamadım. ilk defa dün gece [dün gece= bir gece, aslında epeyce zaman, epeyce şeyler geçti üzerinden. tarihin önemi var mı artık?] bir ad koydum. kimseye de anlatmadım. sadece merak ediyorum her seferinde, rüzgarın o istediğim hıza ulaşmasını bekliyorum, sonra yavaş yavaş ağırlığımı veriyorum.

bazen benim istediğim hıza ulaşamadan kesiliyor, tam kendimi bırakacak oluyorum, rüzgar zayıflıyor. toparlanıyorum.
bazen birden hızlanıyor, ya da tahmin ettiğimden daha kuvvetli oluyor. kendimi bırakacak olsam alıp sürükleyecek. aslında düşmedikten sonra buna da razı olabilirim. rüzgar kuvvetiyle hareket etmek... hmm... zaten yerimin sabitliğinde o kadar da ısrarcı değilim o anda.

rüzgara "güvenmek" ya da "güvenmemek" tuhaf ve keyifli bir şey aslında, kısa süreli olunca yormuyor. güvenmem de güvenmemem de, düşsem de bu rüzgarın umurunda olmayacak. bu durumda bu bir oyun olabiliyor mu acaba?

Hiç yorum yok: