Cuma, Eylül 28, 2007

ucuz adam

Muhatap, her dakika bulunmayan, bulunduğunda da ziyan edilmeyecek kadar kıymetli bir şey, bana göre. "Söz"ün muhatabı, özlemin muhatabı var; bir de, muhatap olmaya talip olan var. Aramadan gelen, gönüllü, istekli muhatap bir başka kıymetli, ve anlıyorum ki o zaman, ben de onun için kıymetliyim. Bende talip olduğu her ne ise, ona bunu layıkıyla vermeliyim. Bu sebepten, davete icabet ve sohbete iştirak etmek, rica edileni ciddiye almak önemsediğim şeylerdir.

Fakat işler, nasıl derler, "çift yönlü" değildir. Yani, muhatap tarafında, çoklukla öyle değildir.

Muhatap, şahsından bağımsız olarak, muhatap kimliğiyle, sorulmadan söylenene, çağrılmadan gelene, özletmeden arayana kıymet vermez. Muhataplığı zayıflar o zaman, muhatap olmayıverir. Hem çok kıymetli, hem kıymet vermeye gelmez bir "olgu"dur. Muhatabın isteğini yerine getirmekle beraber, istemesini de beklemek lazım gelir herhalde. İstemeyi beklemek için de, sabırlı olmak lazım gelir. Kendisine kıymet vermek ve bunu hissettirmemek, muhatabın talebini canlı tutmakta esastır.

Yoksa gözünde ucuz adam olur çıkarsın.

6 yorum:

isfendiyar dark dedi ki...

sabır da, ne için sabır arkadaşım?
muhataba ihtiyaç duyuyorsan zaten zayıflık değil midir bu?
zayıfsan neden saklamak gerek?

karşısında zayıflığımı saklamak zorunda hissettiğim kişiyi niye muhatap alayım ki?

denemeci paşa dedi ki...

teoride doğru, pratikte artis.

(bana -sadece- karşısında zayıflığını saklamak zorunda hissetmediğiniz kişileri muhatap aldığınızı mı söylüyorsunuz?)

isfendiyar dark dedi ki...

başka nası olacağıdı?

satranç oyna o zaman her muhatabınla kendini sıka sıka. "ben şöyle hamle yaparsam o da böyle yapar, ama öbür türlü de yapabilir.." vs diye hesap yap içerde. istemesini bekleyelim, peki. ya beklemekten sıkılırsak, ya biz beklediğimizde o gelmezse, ya o geldiğinde biz olmazsak? taştan yapılmadık ya.

teoride entel, pratikte dantel..

denemeci paşa dedi ki...

taştan yapılmadık ya, keşke taştan yapılmış olsaydık. o zaman o kadar acımazdı.

teoride ve pratikte tribal.

isfendiyar dark dedi ki...

teorisini, pratiğini bilemem ben. ama bize statik dersinde anlatılanlardan yola çıkarak şöyle bir tablo çıkartabilirim:

bir yükü dengeleyecek karşılıklı (ve yüke ters yönde) iki kuvvet bulunur, sonra bunlardan biri taşımaktan vazgeçer, üstüne bir de ağırlık yapmaya başlar. e diğeri hala "ben bu yükü taşırım, üstüne bir de karşıdakinin uyguladığı ilave kuvveti de taşırım" derse saçmalamış olur, donkişotluk yapmış olur.

hayır karşıdaki yorulmuş olsa, taşıyamasa anlarım. sabır, anlayış, bekleme vs. bunlar hoş, erdemli, romantik şeyler tabii. ama beni mütemadiyen yoruyorsa, yorulduğumda kaçıp gidiyorsa muhatap, yerim ben o erdemi, romantizmi...

denemeci paşa dedi ki...

insan ruhu işte, statiğini sevdiğimin malzemesi gibi her dakika stabil durabilse hiçbir şey bu kadar belirsiz olmaz, bütün kitaplar da yazdıklarından emin olurdu.

biz biliyoz da mı oynuyoz sanki?