Cumartesi, Kasım 03, 2007

anlamsız yazı

Birkaç zaman önce falımda "bu aralar elektronik alet edevattan yana hiç şansınız yok, bi süre ellemeyin böyle şeyleri"gibi bir şey çıkmış olsaydı, şu an fala inanıyor, falsız kalmıyor olurdum.
Peki benim falımda ne çıkıyor? Acayip yollar, uçurumlar, halay çeken insanlar, kimliği belirsiz bilgeler... Küçükken birkaç defa gördüğüm, aklımdan çıkmayan bir rüyayı hatırladım şimdi. o ara pek sık görmüştüm, kaç defa olduğunu hatırlamıyorum. Hatta resmini de yapmıştım, belki biraz da o yüzden hala hatırlıyorum. El ele tutuşmuş çocuklar... çocuk halayı...

Rüyada "deja vu" diye bir şey var mı acaba, bir bilene sormak lazım. Ben aynı rüyayı defalarca gördüğümü söylüyorum mesela, ama, bakalım gerçekte öyle mi? Dün gece bir tane daha gördüm böyle deja vu rüyası. Bu defa rüya tıpatıp aynı değildi ama, daha önce gittiğim bir mekana tekrar gidiyordum. Yine aynı yollardan geçiyorum. Mekan şimdi daha bakımlı, düzenlenmiş filan. "Daha önce de rüyamda görmüştüm burayı bak, böyle değildi" diyorum. Tabii az buçuk aymışım artık rüya olduğuna. Yine de hala karanlıktan korkuyorum. "Şimdi bir fener olsa elimde", birileri ışıkları yakıyor. "Hayır hayır cep telefonu", elimde bir cep telefonu.

Küçükken de karanlıktan korkardım. Bir de, hep kaçıp kovalamalı rüyalar görürdüm. Sonraları alıştım tabii, yanımdakilere "Tamam, bekleyelim burda. Bu bi rüya, her seferinde böyle oluyor ama korkmayın, şu taraftan gidelim" der oldum. Karanlıktan korkmamak için de, her gün karanlık odaya girip, biraz daha fazla içeri girerek, "bak, korkacak bir şey yok" dedim. Sonra korkmaz oldum.

Şimdi bu çalışmayan cep telefonları, fotoğraf makinası, dvd writer, para yiyen atmler gibi şeyler; dağ-taş-karanlık-oda temalı deja vu rüyalar, geçmişten gelen acayip karakterler, garip sosyal durumlar yüzünden "sandalye? sandalye işte bühühü..." diye ağlayıverecek haldeyim. Sahilde oturup denize bakasım, ağlayıp ağlayıp yazasım var. Duygularımı ifade edecek görkemli kelimelerim yok, dahası, görkemli duygularım da yok. Hepsi defalarca yaşanmış, defalarca yazılmış, özelliği olmayan şeyler. Peki özelliği olmalı mı, onu da bilmiyorum. Duygu işte, his dünyası... Hislenir hislenir durulursun. Bir film seyret geçer... Yeteri kadar beklersen, durduk yere de geçer. Öylece durasım da var ama, biliyorum ki "yönetmenim" bırakmayacak.

- napıyosun şimdi, triplere mi girdin?
- ...
- girdin girdin. ne düşünüyosun?
- unuttum.
- demek ki bişey düşünmüyomuşsun. napıyosun peki öyle durup?
- ya sen sorana kadar düşünüyodum. unuttum şimdi.
- ne var ki düşüncek? var mı bi çaresi?
- yok ama atmaya çalışıyorum böyle, gözden geçirip. anladın mı?
- iyi tamam devam et. kaç dakka olmuş?
- huff bilmiyorum. bakmıcam.
- peki.
- 10 dakka.
- oohooo daha ne kadar oturcan burda, canım sıkıldı benim.
- benim de.
- hani düşünüyodun?
- sayende düşünemiyorum içine ettin.
- ya bişey demiyorum ben, düşün hadi.
- düşünemiyorum, bulutumu dağıttın...
- iyi o zaman gidiyorum ben.
- gitme.
- ...
- dur ben de geliyorum...

Hiç yorum yok: