Perşembe, Kasım 08, 2007

televizyon seyrediyorum

mtv: top 10 at ten, mor ve ötesi. mtv türkiye ya, artık öyle. Bu Mor ve Ötesi adını ilk defa Selim'in bilgisayara topladığı abuk subuk mp3lerin arasında görmüştüm. Ne güzel ismi varmış dedim, bir iki şarkıyı dinledim, sarmadı. "Ne dandik grupmuş lan" dedim, o günden sonra da Mor ve Ötesi, adı güzel kendi dandik bir grup olarak aklımda kaldı. Ta ki, Bir Derdim Var'ı dinleyinceye kadar (sonradan orospu oldu şarkı, ama erken keşfetmişim yine de, saçma sapan gururluyum.)

Gitarist mesela, yapısı itibariyle, elindeki aletin tabiatından gelen de bir karizmaya sahiptir ya; işte o haliyle dahi durumunu kurtaramayan karizma fukarası gitaristler var. Biri Mor ve Ötesi'nin gitaristi. Gitarı tutuşunda meymenet yok be adam. Bi insan böyle mi dürtercesine enstruman çalar, böyle mi vücut dilinden noksan olur. Anlayamıyorum seni.

Bir başka kanalda Mirkelam'ın çıkış şarkısı, şu siyah-beyaz videosu olan. Hani koşuyor bir yandan, bir de şarkı söylüyor arada. Ne güzel yapmışlar dedim, "eskiden zerafet varmış teeey teyyy" diyesim de geldi. Tüller ardında yataklar, beyaz çarşaflar arasında "melek" yüzler, siyah "masumiyet" makyajlı gözler, tüylerine kadar seçebildiğim kadın sırtı görmekten tiksinmişim. Aşk denince, özlem denince, "gittin gelmedin acı çektim kahroldum" diye mızmızlanan heriflerle ürpermiş sırt tüyleri gözümü alan narin tenli kadınlar klişesinden bunalmışım. Mustafa Sandal'ın kaslı olmadığı günlerde Türkçe pop sanki bir bambaşkaydı, o zamanlar Beyoğlu'na kravatsız çıkılıyordu ama yine de bambaşkaydı... (değil mi mirim?)

Karizma fukarası dedim de aklıma geldi. Tan Sağtürk'lü coffee mate reklamı var ya, aha bi karizma fukarası da Tan Sağtürk. "Bir ünlü, bir ürün" diye adlandıracağım bu ultra basit ve geleneksel reklam formatında bir adet ünlü alınır, hayatında o ürünü nasıl kullandığını falan basitçe anlatır. Seyirciye de, bilmiyorum ne mesajı verilir. Yüzünü televizyonda gördüğüm birisi kullanıyor diye tercih ettiğim bir ürün olmadı, o yüzden mesaj konusunda da kafa yormasam daha iyi. Tan Sağtürk malum, dans ediyor mesleği üzre. Sonra çok yorulup "ah bir mola vereyim" diye kenara çekiliyor. Kahvesine kafimeyti karıştırıp orgazm olduktan sonra "ben kahvemi kafimeytli içiyorum" diyor ki yanaklarındaki tatlı pembeliğin sebebi karıştırılmasın, bizzat kafimeytten bilinsin. Şimdi al bu plot'ı bir başka ünlü ile yap, hatta o da dansçı olsun ama bu kadar mı kolpa olunur arkadaş? Yaptığın dansın hiçbir özelliği yok Tan Sağtürk, her tarafından basitlik, klişelik akıyor. Attıramadın mı iki afili figür, bulamadın mı daha güzel bir müzik? Yürüyüşün karizmadan yoksun, duruşun sanatçı duruşu değil. O sert hareketlerin, o yumuşacık kahve tadına gitmemiş. O yandan yandan bakışların, kahveyi nasıl sevdiğini tarif edişin beni koşarak kafimeyt almaya göndermedi Tan Sağtürk. Sayende kafimeyt ezik bi ürün oldu gözümde. Bu kadar.

Bir başka kanalda, "alıcam kırbacı vurucam beline keh keh" diyen çocuk vardı. Türk sinemasının sezercikten ahmetçik'e bütün sinir bozucu karakterlerini içeren bu filmin adı "Öksüzler"miş.

Her kanalda bir altın takı tokmak markası sponsorluğunda aşklı, acılı, hafifinden entrikalı dizi, prime-time'da zappinge çıkmaya korkar oldum. Televizyon seyretmeyi bırakmak isabet olmuş, televizyonu çok seyrettiğim zamanlar Hülya Avşar hamileydi. Kızı diyorlar bir tosuncuk, ben görmeyeli piyasaya o çıkmış (zaplaya zaplaya magazin pirogramlarının arsasına geldim).

Yine Mor ve Ötesi, bu defa Uyan. Uyan'ın bir animasyon videosu var, Rus yapımı olduğunu duymuştum bir yerden. Aynı dönemde Dönüş diye Rus yapımı bir film seyretmiştim, aklıma hep o gelir. Bir de TRT2'de pazarları Pazar Konseri döneminde bazen yakalayabildiğim garip animasyonlar. Hani çizgifilmlerin komik olması gerektiğini düşündüğümüz zamanlar. Hele bir tanesi vardı, hikayesi yoktu ama o çizgileri görsem bugün, kesin hatırlarım (gerçekten pis bir hafızam vardır) .

Yeter Mor ve ötesi, "şirket mirket anlamam" deyu deyu çığırıp plazalarda klip çekmişsiniz. Plaza insanı zombiler yapmışsınız kara kara gözleri var, zombi zombi yürüyorlar koridorlarda. İroni de olmamış, hiciv de olmamış. Dikkatimizi çekmeye çalıştığınız "gerçekler", sizi dinleyen bebelerin üniversite hayallerinin sonunda gelebilecekleri en iyi noktayı gösteriyor. Onlar bir gün plaza insanı olduğunda siz de Erkin Koray gibi nostaljik birer kahraman olmaya mı oynuyorsunuz bilmiyorum, bilemiyorum. Kötü mizansenin hoş görülecek başka bir tarafını bulamadım.

Küçük sevgiliniz hakkında başka bir gün konuşalım. Yoruldum.

3 yorum:

turuncu dedi ki...

bir de televizyon seyretmiyorum diyince aşağılayan gözlerle bakardınız. hoşunuza gitti mi efem?

denemeci paşa dedi ki...

aşağılayan bakışlarımın muhatabı "televizyon seyretmiyorum" diyenler değil, seyrettiği halde "bilmiyöörüm" artistliği peşinde olanlardır.

bakın biz seyrettiğimiz vakit "seyrettik, bunu bunu gördük" diyoruz.

isfendiyar dark dedi ki...

o zamanlar beyoğlu'na kravat desenli tişörtsüz çıkılırdı :)

eskilerin bize nasıl bir gözle baktıklarını şimdi anlayabiliyorum. ama yok, bu kadar değildik biz herhalde ya. sokakta görsem yüzüne bakmayacağım, yaptıkları "sanat" beş para etmeyen adamların peşinden hayran hayran koşuyorlar ya, inanamıyorum. mor ve ötesi sistem eleştirisi yapıyor falan diyenler çıkıyor, hatta oturup internette sayfa sayfa yazılar dökenler var, "şarkının şurası, videonun şu kısmı şu manaya geliyor, şöyle tavır koyuyor" falan diye. toplu bir gerzeklik histerisi, bir tür üzüm üzüme baka baka salaklaşma hadisesi.

ama bizim durumumuz da sakata geliyor bu durumda. tamam, biz bu kadar düşmedik ama, muhtemelen bizden öncekiler böyle göreüyordu bizi de. tek fark, bizim internetimiz neyin yoktu, bu kadarına cüret edemezdik herhalde. kendimizi bu kadar akıllı diye satmaya kalmkmazdık be.

adamların yaz yaz yaz coverı en temiz işleri, kalan tüm şarkılarından daha düzgün duruyor. düşün artık, o da ajda pekkan şarkısı. bize klasik, efsane gibi duran kadın, bir zamanların gülben ergeni, petek dinçözü halbuki.

acaba yarın birgün "kırcan mı belümü" coverı yapan çıkar mı ki?